Okuldayız: Üsküdar Projesi- Uzman Psikolog Saba Başoğlu ile Kil Alanında Terapi | Sokakta Yaşayan ve Çalışan Çocuklar İçin Uygulama ve Araştırma Merkezi (SOYAÇ)
SOKAKTA YAŞAYAN ve ÇALIŞAN ÇOCUKLAR İÇİN UYGULAMA ve ARAŞTIRMA MERKEZİ
Maltepe Üniversitesi / SOYAC

Okuldayız: Üsküdar Projesi- Uzman Psikolog Saba Başoğlu ile Kil Alanında Terapi

Paylaş

 KİL ALANINDA TERAPİ

 

Yazan: Uzm. Psk. Sabâ Başoğlu, Sensorimotor Sanat Terapisi & Work at The Clay Field Terapisti

Kil Alanında Terapi, travma bilgisine dayalı Sensorimotor Sanat Terapisi’dir. Avrupa’da Work at The Clay Field adıyla tescillenmiş özgün bir terapi disiplini olarak tanınmaktadır. Bugün 500’den fazla Clay Field (Kil Alanı) terapisti, ruh sağlığının çeşitli alanlarında çalışarak uygulamalarına devam etmekte ve aynı zamanda kuramı geliştirmek üzere çalışmalar yapmaktadır.

Heykel kili –ya da seramik çamuru- kendimiz ve dış dünya ile ilişkimizle çalışmaya belki de en uygun olan sanat terapisi malzemesidir. Kil üç boyutlu bir malzeme olması özelliğiyle, yaşam serüvenimizdeki gerçek nesnelere ve nesne ilişkilerine karşılık gelir: kilin bir ağırlığı, dokusu, hacmi vardır; ısımıza ve hareketimize yanıt verir; biz kile dokunurken kil de bize dokunur. İşte bu nitelikleriyle, fiziksel bir efor talep eder. Böylece, bu materyalle hemhâl olmak, bize, çok hızlı bir şekilde baş alanını ve dolayısıyla bilişsel koşullanmaları arka plana iterek, bilinç dışı süreçleri ve libidomuzdaki “eskil” dürtüleri ön plana çıkarma imkanı sunar. İşte, bu Kil Alanı, terapiye gelen kişinin “dünyasını” temsil eder. 

Burada bitirilmek üzere bir sanatsal ürün, arkadaşlara gösterecek bir heykel ya da fırınlanacak bir seramik yoktur. Seansın sonunda, eve götürülecek tek şey bedendeki derin hafızadır. Kinestetik motor hareketlerin duyusal algıyla kombinasyonu, travmanın iyileştirilmesinde, çocuklarda gelişimsel gerilikler ya da dürtü kontrol problemleriyle kendini dışa vuran ruhsal zorlanmalarda uzun ömürlü terapötik faydalar sağlar. 

İnsan deneyimleri arasında, dokunma en temel olanıdır.  Anne karnında başlayan yaşamımızdan itibaren dokunma duyusu; gelişimimizin erken dönemlerinde bakıcı ve bebek arasında oral temas ve ten teması hakimdir. Dolayısıyla, zaman içinde öğrenip geliştirdiğimiz iletişim, söylem ve soyutlama becerilerinin ilk halinin Taktil (dokunsal) İletişim olduğunu söyleyebiliriz. Bedensel hafızamız ve temel bağlanmalarımız, güvende olduğumuzu ve sevildiğimizi hissetmemizi sağlayan Sensorimotor geri bildirimlere bağlı bir şekilde gelişir. Sevgi gibi şiddet ya da ihmal de öncelikle dokunmayla veya dokunsal yoksunlukla iletilir. Sınırlarımız uygun olmayan dokunuşlarla işgal edilir.

“Çocuklar, basit blokları bir birinin üstüne yığarlar ve onlara tekrar tekrar vurup yıkmaktan keyif alırlar, böylece nesne sürekliliğini edinmenin bir yolu olarak yaratıcı yıkımı öğrenirler” (Winnicott 1971).

Yaşamın normal akışı, sürekli bir değişim haliyle seyreder: buluşmalar ve ayrılıklar, sevilen kişilerin gelmesi ve gitmesi, kazanımlar ve kayıplar, başlangıçlar ve sonlar... Bireyin varoluşsal temelindeki güven duygusu, mecburi değişimlerin üstesinden gelebildiğini fark ettikçe gelişir. Bu bağlamda önemli bir rol oynayan çocuk oyunlarına benzer bir şekilde Kil Alanında Terapi de, eskiyen ve kişiye iyi gelmeyen bedensel, duygusal, düşünsel ve sezgisel temsilleri yıkıp, yerine yeni, geliştirici, özgürleştirici ve besleyici bir psikolojik bütünlük halini inşa etmeyi araştırır. Kil Alanı’nda malzemelerimiz sınırlı, yaratabileceklerimiz sonsuzdur (Elbrecht, 2013). Yani bu alan, bedensel duyumlar aracılığıyla, psişenin kendini iyileştirici ve dengeleyici kaynaklarını (Jung, 1928) ortaya çıkarmasına olanak tanıyan bir güvenli bir alandır.

Kaynaklar

 

Elbrecht, C, 2013, Trauma Healing at The Clay Field, A Sensorimotor Art Therapy  Approach, Jessica Kingsley Publishers, London and Philedelphia

 

Jung, C.G, 1928, Kendini Düzenleyen Psike: Bilinç Dışının Psikolojisi Üzerine, Jung Seçme Yazılar, Alfa Araştırma, İstanbul

 

Winnicott, D.W. 1971, Oyun ve Gerçeklik, Metis Yayınları, İstanbul